top of page

Öğrenme Modeline Göre Zihin Olumsuz Düşünceleri Nasıl Algılar?

  • Yazarın fotoğrafı: Öykü Yavuz
    Öykü Yavuz
  • 27 Mar
  • 5 dakikada okunur

Bu bölümde sizlere zihnimizin olumsuz düşünceleri kendi öğrenme şeklimize göre nasıl işlediği hakkında birkaç örnek vermek isterim. Bildiğiniz gibi her birimizin öğrenme tarzı ve algılama biçimi farklıdır. Kabaca kimimiz görsel, kimimiz işitsel, kimimiz kinestetik (bedensel), kimimiz melodik veya ritmik de diyebiliriz, kimimiz ise matematiksel ve mantıksal öğrenme eğilimine sahibiz.

Bu pedagojik farklılık, yalnızca akademik bilgiyi değil, hayatımızdaki tüm verileri –hem olumlu hem de olumsuz olanları– nasıl işlediğimizi de belirler. Yani, olumsuz düşünceler de öğrenme şeklimize göre zihnimizde yer edinir ve etkisini buna bağlı olarak gösterir.

Benim burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta, özellikle olumsuz girdilerin öğrenme biçimimizle nasıl bütünleştiği ve bizi nasıl etkilediğidir.

Gelin şimdi herhangi bir zihinden geçip kendine yer bulabilen olumsuz bir düşünce üzerinden bu durumun nasıl şekillendiğine yakından bakalım.


Diyelim ki zihniniz şu olumsuz düşünceye saplanıp kaldı:

"Kimse beni gerçekten sevmiyor. Beni kimse anlamıyor."

Görsel öğrenme ile bilgiyi işleyen bir zihin, bu pesimist, içe kapalı ve depresif cümleleri etrafında bir dünya inşa eder. Bu düşünceyle şekillenen algı, kişinin çevresindeki insanları gerçekten kendisini anlamayan ve sevmeyen kişiler olarak görmesine neden olur.

Zihin, seçici bir şekilde yalnızca olumsuz kanıtları toplar. Örneğin:

Bir arkadaşınız mesajınıza geç cevap verdiğinde, zihniniz bunu "Beni önemsemiyor." olarak yorumlar.

Bir ortamda biri size yeterince ilgi göstermediğinde, bunu "İşte, yine anlaşılmıyorum." şeklinde içselleştirebilirsiniz.


Bu algıyla şekillenen kişi, çevresindeki insanların sevgisini kazanmak yerine, aksine kaybetmeye odaklanan bir tutum içerisine girer. Daha savunmacı, daha çok izole, ve daha az iletişim kuran birine dönüşerek görsel anlamda da kendini bu bilgiyi işlemesi için gerekli ortamı yaratmış olur.


Güzel görmeyi kendine öğreten birey bu gibi olumsuzluklardan kısa sürede kurtulacaktır. Çevresinde kendini sevmeyenlerin olduğunu, kimsenin onu anlamadığını düşünen kişi, tanıdığı ve diğer insanların daha farklı özelliklerini yeniden tanımlayarak o kişileri farklı bir gözle tekrar değerlendirebilirse, çok kısa sürede kapıldığı olumsuzluk girdabında çıkabilir.


Aynı cümleleri işitsel öğrenen biri için düşünelim şimdi de; “Kimse beni gerçekten sevmiyor. Beni kimse anlamıyor.”


Aslına bakarsanız Sevme eylemi, kişinin hem içinde hem de dışında değişimler yaratır. Bir yandan duygusal olarak derinleşirken, diğer yandan mantıksal ve fiziksel bağlar kurmasını sağlar. Sevmek, sadece hissetmek değil, aynı zamanda anlamak, kabul etmek ve değer vermektir.

Dolayısıyla, işitsel öğrenmeye yatkın bir zihin, olumsuz düşüncelere katıldığında bu durumu şu şekilde deneyimleyebilir;


“Çevremde hiç kimse beni önemsemiyor. Herkes kısa cümleler kurarak beni geçiştiriyor. Söylediğim her şeyi duymazdan geliyorlar… “


Şayet işitsel öğrenen biri bu olumsuz düşünceleri fark edebilirse tüm bunların yerine daha mantıklı ve sağlıklı bir bilişsel ayrışmayı gerçekleştirebilir. Biraz önceki örneklerden gidecek olursak; “Şu an beni önemsemediğine göre daha önemli bir işi olabilir. Belki bir yere yetişmeye çalışıyor. Bu yüzden sohbetimizi kısa kesmiş olabilir. “ gibi daha akla mantığa uygun bilişsel ayrışmalarla farkındalığın artılıp olumsuz düşünce akışı kesilebilir.


Aynı örnekler üzerinden şimdide “Kinestetik” yani bedensel öğrenme şekline sahip bireyin düşüncelerine bir bakalım.


Hadi olumsuz örneğimizi bir kez daha tekrar edelim. “ "Kimse beni gerçekten sevmiyor. Beni kimse anlamıyor.”


Kinestetik öğrenme ağırlıklı bir zihin, dünyayı bedensel hisler, hareket ve fiziksel deneyimler yoluyla anlamlandırır. Dolayısıyla, "Kimse beni gerçekten sevmiyor. Beni kimse anlamıyor." düşüncesi de bu çerçevede bedensel ve duyusal tepkilerle şekillenir.


Bu olumsuz cümleleri içselleştiren birey, fiziksel anlamda daha yılgın, içe kapanık olabileceği gibi daha öfkeli ve bu öfkeyi gerek sözel gerekse fiziksel dışa vurabilecek kişidir. Kinestetik birey, olumsuzluk karşısında daha düşük bir özgüven sergileyeceği için düşük omuzlarıyla, fazla göz teması kurmamasıyla, aşırı gergin ve kızgın yüz ifadesiyle, daha hızlı veya daha yavaş davranışlarıyla dikkat çekebilir. Yine konuşurken sesin titremesi, boğazın düğümlenmesi, aşırı terleme, kalp çarpıntısı göğsün sıkışması gibi fiziksel tepkilerin de sıkça görülmesi muhtemeldir.


Kinestetik öğrenen kişiler olumsuz düşüncelerinin farkına vardığında özelikle bedensel olarak pozitif bir eyleme geçmesi daha uygun olacaktır.


Melodik ve ritmik öğrenen bireyler dünyayı ve içinde bulundukları şartları müzik, seslerin akışı ve ritimler üzerinden değerlendirir. Dolaysıyla “ Kimse beni gerçekten sevmiyor. Beni kimse anlamıyor.” diye düşünen bu tip kişiler bir monologun ritmine kapılıp hayatını böyle tanımlayabilir. Kişi daha melodramatik temalara sahip şarkı ve şiirleri dinleyebilir, söyleyebilir, çevresindeki kişilerin konuşma stillerine ve ses tonlarına daha fazla dikkat edebilir. Şayet bu ses tınıları ilgisizlik, soğukluk, anlaşılamama ve sevgisizlik üzerine yoğunlaşırsa bu olumsuz düşünceler bireyi daha kolay ele geçirir.


Melodik ve ritmik öğrenen bireyler olumsuz düşüncelerini fark ettiğinde; daha coşkulu, enerjik veya sakin muzikler dinleyebilir, daha hümanist ve doğa temalı şiirler okuyabilir, kendileri de daha iyi hissettiren melodilerle bu durumu kendinden uzaklaştirabilir. Aynı şekilde çevresindeki insaların ses tonlarına ve tonlamalarına gereksiz yargılamalarda bulunmaktan kaçınmakta yararlı bir uygulamadır. Bunun için tonlamadan çok konuşulan konunun içeriğine odaklanmanızı önerebilirim.


Gelelim matematiksel ve mantıksal öğrenen bireylere


Matematiksel ve mantıksal öğrenen bireyler, dünyayı sayılar, örüntüler ve neden-sonuç ilişkileriyle anlamlandırır. Bu yüzden, "Kimse beni gerçekten sevmiyor. Beni kimse anlamıyor." düşüncesi zihinlerinde bir denklem gibi kurulabilir, istatistiksel bir çıkarım gibi genellenebilir ve mantık zinciri içinde kendine bir yer bulabilir.


Matematiksel öğrenen bireylerde soruna sebep olan şey veya şeylerin tespiti çok önemlidir. Bu sebeple zihinleri sürekli bir neden arayıp sonuca ulaşmak ister. Matematiksel çıkarımlarda bulunur, belli örüntüleri takip ederek daha anlamlı çıkarımlarda bulunmaya çalışır. Tabi bu sorgulama ve mantıksal argümanlar bulma işi sağlıklı yapılamazsa birey kesin ve kati çıkarımlar yaparak kendini zora sokabilir. Aşırı rasyonelleşme ya da her şeyi mantıksal bir çerçevede ele alma kişiyi tek düze ve hep aynı açıdan bakmaya zorlayabilir. Biz insanlar bilişsel olduğumuz kadar duygusal da canlılarız. Dolayısıyla duyguların es geçilerek sürekli rasyonel akla uyulması aynı insanın daha mekanik bir hayat sürdürmesine ve dahi robotlaşarak hem kendine hemde çevresine daha #apatik bir uyumsuzluk geliştirmesine neden olur.


Matematiksel ve mantıksal öğrenen bireylerin olumsuz düşüncelerini fark etmesi onlarda daha objektif bir bakış açısının da ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Daha mantıklı karşılaştırmalar yapmasına, elindeki verilerin yeterli olup olmadığına daha çok dikkat etmesine yardımcı olacaktır. Bu şekilde bir analiz gerçeğinin yanlış çıkarımlarda bulunmanın ve kurulacak sebep sonuç ilişkilerinin de olumlu yönde etkileneceği göz önünde bulundurulmalıdır.


Çoklu zeka kuramına göre daha pek çok öğrenme stili olsa da genel anlamda insanlar bu beş modelde bilgilerini kalıcı hale getirirler. Bu sebeple bölümde onları baz alarak açıklamaya çalıştım.


Şayet konuya dair sizin de söylemek istedikleriniz olursa lütfen bölümün altına yorumlarınızı bırakmayı unutmayın!


Son olarak sürekli olumsuz düşüncelere sahip bir kişi bu düşünceleri sağlıklı bir bilişsel ayrışma ile nasıl yapabilir kısaca anlatarak bu bölümü de bitirelim.


Öncelikle “Bilişsel Ayrışma”, zihindeki olumsuz veya işlevsiz düşünceleri fark edip, bunları daha mantıklı ve dengeli bir bakış açısıyla değerlendirme sürecidir. Bu kavram, bilişsel çarpıtmaları fark etmek ve gerçeğe daha yakın alternatif düşünceler üretmek anlamına gelir.

Zihnimiz, çoğu zaman farkında olmadan olayları abartılı, genelleyici veya yanlış çıkarımlarla yorumlayabilir. Bilişsel ayrışma, bu otomatik düşünceleri sorgulayıp daha gerçekçi ve sağlıklı düşünce kalıplarına ulaşmamızı sağlar.


Peki Bilişsel Ayrışma Nasıl Yapılır?


İlk önce zihnimizde sürekli dönen olumsuz düşünceleri fark etmemiz gerekir. Sonrasında bu düşünceleri belirlememiz. Bu düşünceleri tetikleyen kanıtlara ulaştıktan sonra doğruluğunu sorgulamamız gerekir. Misal, Beni kimse sevmiyor dediğimde gerçekten bizi seven hiç kimse yok mu yoksa bizi sevenleri bulup görmekte zorluk mu yaşıyoruz?


Sonrasında geçerli alternatif başka bir düşünce geliştirmemiz gerekir. “Herkes beni sevmek zorunda olmadığı gibi, herkesin de sevgiyi göstermek şekli farklı olabilir. “


Daha sonra birey kendine şunu sormalı, “Ben, bu tepkileri doğru duygusal tepkilerle mi veriyorum? Şimdiki hislerim her zaman mı geçerli olacak ?


En sonunda da davranışı ve verilen tepkiyi değiştirmek gerekir ki, bu da hissettiğiniz duygulardan, iletişim şeklinize, birlikte olmaktan hoşlandığınız size değer veren insanlara kadar pek çok şeyin değişip, dönüşmesine yardımcı olacaktır.


Geldik bir bölümün daha sonuna, başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görünceye kadar, sağlıcakla kalın 🤗

Yorumlar


bottom of page