top of page

Umutsuzluk Yok! I. Dünya Savaşı Sonrası Milli Mücadele

  • Yazarın fotoğrafı: Öykü Yavuz
    Öykü Yavuz
  • 26 Mar
  • 3 dakikada okunur

Yıl 1918'i gösteriyordu. Osmanlı Devleti I. Cihan harbinden yenik ayrılmış ve hemen akabinde İtilaf Devletleri ile Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşma ile Osmanlı Devleti'nin kendini müdafaa hakkı tamamen elinden alınmıştı. Ordusu dağıtılmış, tüm silah ve mühimmatını el konulmuştu. Bu da yetmezmiş gibi yurdun dört bir yanından devlete karşı isyan sesleri çıkmaya başlamıştı. Özelikle Karadeniz Bölgesi'nde Rumların kurduğu Pontus hareketi İstanbul'da bulunan saray yönetimini oldukça fazla rahatsız ediyordu.


O sırada bir Osmanlı subayı olan Mustafa Kemal, savaş esnasında gösterdiği çabaları ile göz doldurmuş, padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından da bilinmekteydi.


Gösterdiği başarıları ile Rumların çıkardığı bu isyanı bastırabilme kabiliyetine sahip olduğunu düşünen Vahdettin, tam yetkili olmasını içeren emir komuta yazısı ile onu Anadolu'ya gönderdi. Fakat bu görevlendirme ile Mustafa Kemal'in aklında tek bir şey vardı. İşgaller, isyanlar ve devlet yönetiminin tutumu yüzünden tamamen yıpranmış, fakirleşmiş, umudunu yitirmiş halkın içindeki milli mücadele ruhunu ateşlemek!


Bu aşamada Mustafa Kemal'in Samsun'a geçişi İngilizlerin gözünden kaçmadı ancak gerek onun sarayın saygın bir subayı olması, gerekse elinde bulunan tam yetkili olduğunu bildirir padişah mühürlü yazısı sebebiyle fazla umursamadılar. Padişah ve saray erkanı mevcut konumlarını korumak, sürdürdükleri ayrıcalıkları devam ettirebilmek için ülkenin talan edilmesine göz yummuş, İtilaf Devletleri'nin yaptığı ve talep ettiği her şeyi başları önde kabul etmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal ve kurmaylarının vatanı kurtarmak için yapabilecekleri çok sınırlı olmakla birlikte başka da çareleri yoktu. Ve nihayet Mustafa Kemal ve beraberindeki heyet, 16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile Samsun'a hareket etti. 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’a ulaşıldığında, artık Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımı atılmıştı. Mustafa Kemal, başta sarayın bir çalışanı, bir subayı olarak çıktığı yoldan, her yeri işgal edilmiş bir devleti işgal edenlerin elinden kurtarıp yeni bir ülkeyi Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak geri döndü. Ne demişti Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk; "Mevzu vatansa gerisi teferruattır."


Öncesinde Samsun ve Havza'da başlayan milli bilinci uyandırma ve milleti bu inancın etrafında birleştirme hareketi sonrasında sırasıyla Amasya’da, Erzurum'da, Sivas'ta kongreler ve mitingler düzenleyerek vatanın bölünmez bütünlüğünü, manda ve himayenin kabul edilemez olduğunu, Ülke sınırlarını ve İstanbul hükümetinin yok hükmünde olduğunu en yüksek perdeden duyurdu. Bunu üzerine önce Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'ni akabinde de İstanbul'un işgali sonrası Ankara'da 23 Nisan 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açarak yeni bir hükümet kurdu.


Bundan sonrası tüm dünyanın da bildiği gibi o asil emrin yani “Sizlere savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum. Bundan sonrası ya istiklal ya ölüm” dediği ve hem imanlarına, hem kendilerine, hemde Mustafa Kemal'in kararlı duruşuna güvenen tüm yurttaşların kurtuluş mücadesini başlatmasıdır.


Yurdun dört bir yanı hem içerden hemde dışarıdan dahili ve harici düşmanlarca işgal edilmeye çalışılırken, Mustafa Kemal umudunu hiç yitirmedi. O bir yandan mevcut ülkenin kurtuluşunu komuta ederken, diğer yandan da yeni kuracağı tam bağımsız bir ülkenin işleyen sistemi üzerine kafa yoruyordu. Sonra ne mi oldu? Her ikisinde de başarılı oldu.


Mustafa küçücük bir çocuktu, büyüdü mektebe gitti. Olgun, zeki ve terbiyeli haliyle Mustafa, Kemal oldu. Kurtardığı ve modern bir şekilde yeniden kurduğu Tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ile Mustafa Kemal, Atatürk oldu. Savaştı, uğraştı, mücadele etti. Hatta bu uğurda cephede kurşun bile yedi Gazi Mustafa Kemal Atatürk oldu. Ve nihayet 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet ile Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olarak sadece bizim kalbimize değil tüm dünyaya silinmez izlerle kazıdı ismini…


O umudunu hiç kaybetmedi. Zira umutsuz durumların olmadığını sadece umutsuz insanların olduğunu bilecek kadar zamana saygılı, olumsuz düşünmenin hiç bir işe yaramadığını bilecek kadar da bilge bir insandı.


Saygı ve minnetle …


Başka bir bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın.

Comments


bottom of page