#Dünyanın Merkezine Yolculuk
- Öykü Yavuz
- 29 Mar
- 4 dakikada okunur

Profesör Otto Lidenbrock, Hamburg’da yeğeni Axel, hizmetçisi Martha ve kendisi gibi bir mineralog olan genç Graüben ile birlikte yaşamaktadır. Axel, küçük yaşta yetim kaldığı için amcası Lidenbrock tarafından büyütülmüştür. Lidenbrock, bilime dair bilgilerini kendi inançları doğrultusunda açıklamayı seven, hırslı, fazlasıyla dürtüsel ve kararlı bir bilim insanıdır. Yeğeni Axel ise daha temkinli, mevcut bilimsel verileri ve mantık süzgecini ön planda tutan, sakince düşünen ama zaman zaman karamsarlığa kapılan bir yapıya sahiptir. Amcasından gizli olarak nişanlandığı Graüben ile mutlu bir gelecek hayali kurmaktadır.
Bir gün Lidenbrock, evdeki kütüphanede bulunan ve İzlanda dilinde runik şifreleme ile yazılmış eski bir kitabı incelemesi için Axel’e verir. Bu kitap, 16. yüzyılda yaşamış simyacı Arne Saknussemm’e aittir. Axel kitabı eline aldığında içinden eski bir parşömen düşer. Daha önce kimsenin fark etmediği bu parşömen, çok daha karmaşık bir şifreleme ile yazılmış olup dünyanın merkezine yapılan bir yolculuğun haritasını içermektedir. Üstelik bu harita bizzat Arne Saknussemm tarafından kaleme alınmıştır.
Uzun uğraşlar sonucunda yazıdaki şifre çözülür. Axel, tüm itirazlarına rağmen amcası Lidenbrock’un birkaç gün içinde İzlanda’ya, dünyanın merkezine açılan geçidin bulunduğu Snaffel volkanına gitmeye kararlı olduğunu görür. Axel, bu tehlikeli yolculuğa çıkmak istemediğini açıkça belirtse de nişanlısı Graüben ona farklı bir bakış açısı sunar. Bu macera sayesinde Axel’in geri döndüğünde saygın bir bilim insanı olacağını, insanların onu daha fazla ciddiye alacağını söyler. Graüben’in sözleri Axel’i ikna eder ve sonunda amcası ile bu yolculuğa çıkmaya karar verir.
Bu macera dolu yolculuk, Almanya’dan başlayıp önce Danimarka’ya, oradan da İzlanda’ya kadar gerek deniz gerekse kara yoluyla devam eder. Yol boyunca Axel’in endişeleri hiç eksilmez. Ancak Lidenbrock, onu sakinleştirmeye çalışır. Ona göre bu yolculukta şansları yaver gidecek ve başlarına kötü bir şey gelmeyecektir. Gerçi onu en çok motive eden şeyin, geri döndüğünde kazanacağı ün ve tanınmışlık arzusu olduğunu da belirtmek gerekir.
Axel ise bambaşka bir korku içindedir. Geride bıraktığı ve çok sevdiği nişanlısı Graüben için endişelenmekte, bu tehlikeli yolculuktan bir daha geri dönememekten korkmaktadır.
Bu arada kahramanlarımıza, dünyanın merkezine açılan geçidin bulunduğu Snaffel volkanına ulaşmalarında rehberlik eden Hans Bjelke’den de bahsetmek gerekir. Hans, azimli kişiliği ve hayata karşı sergilediği stoik duruşuyla bu yolculukta pek çok zorluğun aşılmasına doğrudan yardımcı olacaktır.
Lidenbrock, Axel ve Hans, uzun bir süre aşağıya doğru ilerleyerek dünyanın merkezine inmeye başlar. Axel, her zamanki gibi karamsarlığını ve korkularını dile getirir. Derinlere indikçe sıcaklığın artacağını, nefessiz kalıp aşırı sıcaktan ölebileceklerini ya da volkanın yeniden aktif hale gelerek onları lavlar içinde bırakabileceğini düşünmektedir. Ancak ayakları yere değdiğinde bu endişelerinin yersiz olduğu anlaşılır.
İndikleri gün kamp kurarak bir süre dinlenirler. Ardından, pusulalarını kullanarak yolculuklarına başlarlar. Bulundukları yer, jeolojik olarak oldukça eski çağlardan kalma bir bitki örtüsüne ve farklı atmosferik hava olaylarına sahiptir. Ancak tıpkı yeryüzündeki gibi yaşanabilir bir ortam sunmaktadır.
Yolculuk sırasında Lidenbrock, doğu yönünü takip etmeleri gerektiğinde ısrarcı olur. Ancak Axel ve Hans'ı yanlış yönlendirir. Uzun süre bu hatasını kabul etmek istemez ve günlerce ilerledikten sonra aslında başladıkları noktaya geri döndüklerini fark etmez. Nihayet hatasını kabul ettiğinde, bu kez de batı yönüne gitmeleri gerektiğini savunur.
Axel ise artık geri dönmenin en mantıklı karar olduğunu düşünmektedir ve bu fikrinde ısrarcıdır. Bunun üzerine Lidenbrock, isterlerse Axel ve Hans’ın geri dönebileceğini, ancak kendisinin bu yolculuğu tamamlamaya kararlı olduğunu vurgular.
Her ne kadar Alex, Hans'ın oyunun kendisinden yana olması konusunda ısrar etse de, Hans, bu yolculuğu Lidenbrock ile tamamlamak istediğini söyler. Bu sıralarda yanlarındaki su miktarı da oldukça azalmıştır. İleride neyle karşilaşacaklarını bilmeksizin yola devam ederler. Nitekim bir kaç gün sonra içecek hiç suları kalmaz. Artık herkes hem susuz hemde aşırı yorgundur. Sonrasında Hans birden ortadan kaybolur ve kendilerini terk ettiğini düşünürler.
Fakat Hans yaklaşık iki saat sonra bir su kaynağı bulduğunu iddia ederek yanlarına döner. Zorlukla da olsa içme suyu bulduğunu söylediği yere giderler. Hans eline aldığı bir kazma ile karşılarında duran kaya parçasına vurmaya başlar ve kısa süre sonra içilebilecek nitelikte bir kaynak şiddetli bir debi ile oradan fışkırır. Günlerdir susuz kaldıkları için doya doya bu suyu içerler. Yanlarına da yeterli miktarda alarak yolculuğa devam ederler. Daha sonra karşılarına deniz büyüklüğünde büyük bir su birikintisi çıkar. Hans'ın yaptığı sal yardımı ile bu denizi aşmaya çalışan kahramanlarımız yine tarih öncesinden kalma balıklar ve deniz canlıları ile karşılaşır. Fakat büyük bir fırtınaya yakalanan sal geriye doğru tekrar savrulur.
Fırtınanın ardından karaya çıkan kahramanlarımız, irili ufaklı birçok paleontolojik kalıntıyla karşılaşırlar. Hatta bazıları insan kemikleridir. Bu keşif, onlara ilk çağ insanlarının yeryüzünde yaşanan doğal felaketler sonucunda bu derinliklere kadar inmiş olabileceği fikrini düşündürür ve bu tezi geliştirirler.
Yıpranmış sallarını onarıp geri dönüş için plan yapmaya başladıkları sırada, bir mağaranın girişinde A.S. harflerini görürler. Bu, Arne Saknussemm’in imzasıdır. Lidenbrock, her ne kadar geri dönmeleri gerektiğini bilse de, bu gizemli simyacının keşfini tüm dünyaya kanıtlamak istemektedir. Yaptığı hesaplamalar sonucunda tam olarak nerede olduklarını kestiremese de, bir volkanın ağzından yüzeye çıkabileceklerini düşünür. Bir volkanik patlama, onları yeniden yeryüzüne püskürtebilir.
Axel, böyle bir senaryonun ölümcül olabileceğini, aşırı sıcaklığa dayanamayarak hayatlarını kaybedebileceklerini söyler. Ancak Hans da Lidenbrock'un fikrini destekleyince Axel kabul etmek zorunda kalır. Nihayet her şey planlandığı gibi gelişir ve kendilerini Sicilya’da bir adada bulurlar.
Hans, kendisine vaat edilen ücreti alarak memleketi İzlanda’ya geri döner. Lidenbrock ve Axel ise evlerine, Hamburg’a dönerler. Profesör Otto Lidenbrock, istediği üne kavuşur ve dünyaca ünlü bir bilim insanı olur. Axel de bilim camiasında hatırı sayılır bir yer edinir, ancak onun için en önemli olan şey, nişanlısı Graüben’e yeniden kavuşmaktır. Döner dönmez Graüben ile evlenir ve mutlu bir hayat sürer.
Bu kitabın 1860’lı yıllarda yazıldığı düşünüldüğünde, bilimin, keşfin, merakın ve tutkunun nasıl bir maceraya dönüşebileceğini görürüz. Ayrıca, bazı yolculuklarda yaşanan deneyimlerin her zaman mantıklı bir açıklaması olması gerekmediğini, hissedilen duyguların bazen çok daha kıymetli olabileceğini de bize hatırlatır.
Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşünceye dek, sağlıcakla kalın 🤗
Comments